Sepsis Bülteni 2018

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı & TDCY 6. Ulusal Sepsis Sempozyumu Başkanı Prof. Dr. Levent Yamanel’in önsöz yazısı:

Sepsis mi? O da ne?
“Üflemeli çalgılar grubundan zurna benzeri bir alet miydi? Yok değil. Onun adı sipsiydi. Romanya birinci futbol ligindeki bir takımın adı da değil. O da Sepsi. Bilemedim. Aslında dünyada da durum böyle… Sepsis terimini daha önce duyanların oranı Almanya’da neredeyse %50 iken, ABD’de %44, Birleşik Krallık’ta %40, Kanada’da %29, İsveç’te %21, Brezilya’da ise sadece %7’dir (1).
Bildiğiniz gibi hepimiz her gün birçok mikroorganizmayla karşı karşıya kalırız. Bunlar da çeşitli enfeksiyonlara yol açarlar. İmmun sistemimiz vücudumuza giren bu tehlikeyle savaşmaya başlar. Ancak bu savaşta bir düzensizlik söz konusu olduğunda organlarımızda hasar meydana gelir.
Ve sonunda sepsis tablosu gelişir. Sepsis ve septik şok çok önemli tıbbi acil durumlardır.

Erken Tanı ve Tedavinin Önemi
Dünya genelinde yılda 27-30 milyon gibi çok sık görülmesine ve 8-10 milyon/yıl gibi yüksek bir mortalite oranına sahip olmasına rağmen, sepsis araştırmaları için ayrılan finansman halen yetersizdir.
Aslında yaklaşık 2000 yıl önce kullanılmaya başlanan bu terim, 1989 yılında Roger C. Bone ve arkadaşları tarafından “olası veya kanıtlanmış bir enfeksiyona sistemik yanıt ve en az bir organ disfonksiyonu” şeklinde yeniden tanımlanmıştır (2).

Daha sonra 1991 yılında Uluslararası Uzlaşı Konferansıyla sepsisle ilgili daha ciddi temeller oturtulmaya çalışıldı. Bu konferansın önemli amaçları
hastalığın erken tanınması ve tedavinin başlatılması ve araştırma protokollerinin standardize edilmesidir (3).
Gerçekten de sepsis ve septik şok tablolarında diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi erken tanı ve tedavi çok önemlidir. Örneğin antibiyotik başlama süresinin önemi Kumar ve arkadaşları tarafından net şekilde ortaya konmuştur. Antibiyotiğin başlanmasındaki her bir saatlik gecikme mortalitede ortalama %7.6’lık bir artışa neden olmaktadır (4).

Tedavinin Kişiselleştirilmesi Gerekli
RC Bone ve arkadaşlarının tanımlaması sonrası geçen 30 yıl içinde sepsis ve septik şok ile ilgili birçok gelişme olmasına rağmen bu önemli klinik tablo yine de ciddi mortalite ve morbidite nedeni olmaya devam etmektedir.
Sepsis tablosunda mortaliteyi azaltmak için birçok tedavi modalitesi denenmiştir. Yapılan hayvan çalışmalarında büyük umut vaat eden bazı ajanların insanlar üzerinde hayal kırıklığıyla sonuçlandığı gözlenmiştir. Yine büyük umutlar bağlanan Aktive Protein C gibi moleküllerin ileri çalışmalar sonucu mortalite üzerinde etkisiz kaldığı ortaya konmuştur. Tedavideki bu başarısız sonuçların temelinde sepsisin karmaşık ve kişiden kişiye değişen patofizyolojik durumunun rol oynayabileceği düşünülmektedir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda hastaya özgü immun profili ortaya koyarak tedavinin kişiselleştirilmesi gerekliliği ön
plana çıkmaktadır.

Sepsis ile İlgili Çalışmaları Hızlandırmalıyız
Bilim insanları tüm dünyada sepsis ve septik şokun farkındalığının arttırılması için büyük uğraş vermektedirler. Bunun için 13 Eylül Dünya Sepsis Günü olarak kutlanmaktadır. Birçok bilimsel ve sosyal etkinlik
düzenlenmektedir. Ülkemizde de Türk Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği önderliğinde ilki 2005 yılında düzenlenen bilimsel toplantıların yanı sıra birçok sosyal program ve tanıtım düzenlenmektedir. 13 Eylül 2018 tarihinde Ankara’da düzenlenen 6. Ulusal Sepsis Sempozyumunda, bu önemli klinik tablo büyük bir katılımcı kitlesiyle enine boyuna tartışıldı. Yoğun bakım çalışanları olarak bundan sonra
da yapmamız gereken ülkemizde hem halkımızın hem de sağlık çalışanlarının farkındalığını arttırmanın yanı sıra bilgilerimizi güncel tutmak ve sepsis ile ilgili çalışmaları hızlandırmak olmalıdır.

Sepsis Bülteni 2018 PDF için tıklayınız.

About author

-->